Her anımız zamana bir yenilgi, Efendimiz (as).
Karşı koyulamaz, engellenemez önüne geçilemez, ama kazançlı bir yenilgi.
Efendimiz (as), şu ayeti ilk siz işittiniz, ilk siz iman ettiniz: "Külli şey'in hâlikun illâ vechehu." "O'na bakan veçhesi dışında her şey helak olacaktır." Her şeyin helak oluşu bizim en büyük yenilgimiz. En büyük yenilgimizin aynı zamanda en büyük kazancımız olduğunu da bize gösteren, Efendimiz (as), siz oldunuz.
Biz, ancak sizinle her şeyin O'na bakan veçhesini öğrendik.
Bizi helak olmaktan kurtardınız Efendimiz (as).
Bu dünyanın sadece bir yenilgi olduğunu, kazanmanın ahirete mahsus olduğunu, dünyanın kendisinin fethedilemeyeceğini, burada sadece ahiretin kazanılacağını öğrendik sizden.
Dünya hayatının mahiyetini sizden daha iyi kim bilebilirdi ki zaten? Eşyanın faniliğini, zevalle ve firakla malul olduğunu en derin idrak eden de sizdiniz.
Yenildik, Efendimiz (as).
Anbean zamana yenildiğimiz gibi biz nefsimize de yenildik kimi zaman.
Siz hiç nefsinize yenilmediniz Efendimiz (as). Bu yüzden siz, bizim gururumuz, medar-ı iftiharımız oldunuz.
Nefsimize yenilsek de bize kazanmanın yollarını gösterdiniz. Günde yetmiş kere tövbe ve istiğfar ederek yenilgiyi zafere dönüştüren yolun başında durdunuz.
Bütün güzel yolların başında siz vardınız.
Biz yenilgiyi bile sever olduk sizinle, Efendimiz (as).
Yenilginin asaletini de sizinle tanıdık.
İzzetle yenilme nedir, sizinle öğrendik.
Öğrendiğimize göre Efendimiz (as), Adbâ adında deveniz varmış. Ne kadar müşfiksiniz siz. Ne kadar latifsiniz. Ne kadar naziksiniz. Devenize bile adıyla hitap edecek kadar incesiniz. Neyse Efendimiz (as), Adbâ'yı hiçbir deve geçemezmiş. Bir gün, bir bedevi devesiyle gelmiş. Siz Efendimiz (as), onunla yarışmışsınız. Müsabakayı bedevî kazanmış da müminlerin bu durum ağırına gitmiş. Oysa sizin hiç de ağırınıza gitmemiş bu durum. İçinizde ne bir kızgınlık, ne bir öfke ne de bir hayıflanma uyanmış. Siz, Efendimiz (as), her şeyden bir hikmet çıkaran siz, bize yenilginin de bir hakikati olduğunu öğrettiniz o yenilginizle. ''Dünyada her kemale bir zeval, her yükselişe bir alçalış vermek Allah üzerine bir haktır.'' demişsiniz.
İşte sizi siz yapan bu olsa gerek. Her şeyde O'nun kudret ve tasarrufunu, iradesini, hikmet ve hayrını görebilmek bir size mahsus Efendimiz (as).
Sizin ağzınızdan dökülen inci tanesi gibi parıl parıl sözcükler, zindanlarımızın duvarlarında gedikler açıyor.
Şairin (Sezai Karakoç) dediği gibi Efendimiz (as):
"Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır"
Efendimiz (as), bir de Uhud var. O hazin yenilgi var. O hazin yenilgide büyük bir sır var.
Müşriklerin hücumuna açık bölgeye, okçular tepesi denilen yere, okçu müminler yerleştirdiniz ve onlardan her ne ne olursa olsun, savaş kazanılsa dahi sizden haber almadıkları müddetçe mevzilerini terk etmemelerini istediniz. Savaş kazanılsa bile sizden emir gelinceye dek hiçbir müminin ganimet peşine düşmemesini istediniz yine savaşa katılan tüm müminlerden.
Biz de yeniliyoruz dünyaya zaman zaman Efendimiz (as).
Dünya ganimetinin peşine düşüyoruz, okçular tepesindeki müminler gibi.
Gelin görün ki, Efendimiz (as), siz Uhud'da ki bu yenilgiyi bile asaletle karşıladınız. Asalet, Efendimiz (as), en güzel, en anlamlı, en hikmetli sizin üzerinizde parlıyordu.
Ayetten anladığımıza göre yenilgiye sebebiyet verenlere şefkatle muamele etmişsiniz. "İnsanlara yumuşak davranman da Allah'ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah'a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever (Âli İmrân: 159)"
Sizin ağzınızdan bir kere bile, "Niye?" kelimesi çıkmamış Efendimiz (as). "Bunu nasıl yaptınız, emirlerimi niye dinlemediniz?" diye bir cümle bile kurmamışsınız. Nasıl başardınız hiçbir şeyi tenkit etmemeyi? Her daim şefkatli olabilmeyi. Hele hele her daim tevekkül ve teslimiyeti.
Uhud'daki yenilgiye bile isyan etmediniz.
......
...
..
Mustafa Ulusoy
Yazinin devamini su linkden okuyabilirsiniz...
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1275890&title=yenilgiyi-de-ondan-ogrenmek
Biz, ancak sizinle her şeyin O'na bakan veçhesini öğrendik.
Bizi helak olmaktan kurtardınız Efendimiz (as).
Bu dünyanın sadece bir yenilgi olduğunu, kazanmanın ahirete mahsus olduğunu, dünyanın kendisinin fethedilemeyeceğini, burada sadece ahiretin kazanılacağını öğrendik sizden.
Dünya hayatının mahiyetini sizden daha iyi kim bilebilirdi ki zaten? Eşyanın faniliğini, zevalle ve firakla malul olduğunu en derin idrak eden de sizdiniz.
Yenildik, Efendimiz (as).
Anbean zamana yenildiğimiz gibi biz nefsimize de yenildik kimi zaman.
Siz hiç nefsinize yenilmediniz Efendimiz (as). Bu yüzden siz, bizim gururumuz, medar-ı iftiharımız oldunuz.
Nefsimize yenilsek de bize kazanmanın yollarını gösterdiniz. Günde yetmiş kere tövbe ve istiğfar ederek yenilgiyi zafere dönüştüren yolun başında durdunuz.
Bütün güzel yolların başında siz vardınız.
Biz yenilgiyi bile sever olduk sizinle, Efendimiz (as).
Yenilginin asaletini de sizinle tanıdık.
İzzetle yenilme nedir, sizinle öğrendik.
Öğrendiğimize göre Efendimiz (as), Adbâ adında deveniz varmış. Ne kadar müşfiksiniz siz. Ne kadar latifsiniz. Ne kadar naziksiniz. Devenize bile adıyla hitap edecek kadar incesiniz. Neyse Efendimiz (as), Adbâ'yı hiçbir deve geçemezmiş. Bir gün, bir bedevi devesiyle gelmiş. Siz Efendimiz (as), onunla yarışmışsınız. Müsabakayı bedevî kazanmış da müminlerin bu durum ağırına gitmiş. Oysa sizin hiç de ağırınıza gitmemiş bu durum. İçinizde ne bir kızgınlık, ne bir öfke ne de bir hayıflanma uyanmış. Siz, Efendimiz (as), her şeyden bir hikmet çıkaran siz, bize yenilginin de bir hakikati olduğunu öğrettiniz o yenilginizle. ''Dünyada her kemale bir zeval, her yükselişe bir alçalış vermek Allah üzerine bir haktır.'' demişsiniz.
İşte sizi siz yapan bu olsa gerek. Her şeyde O'nun kudret ve tasarrufunu, iradesini, hikmet ve hayrını görebilmek bir size mahsus Efendimiz (as).
Sizin ağzınızdan dökülen inci tanesi gibi parıl parıl sözcükler, zindanlarımızın duvarlarında gedikler açıyor.
Şairin (Sezai Karakoç) dediği gibi Efendimiz (as):
"Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır"
Efendimiz (as), bir de Uhud var. O hazin yenilgi var. O hazin yenilgide büyük bir sır var.
Müşriklerin hücumuna açık bölgeye, okçular tepesi denilen yere, okçu müminler yerleştirdiniz ve onlardan her ne ne olursa olsun, savaş kazanılsa dahi sizden haber almadıkları müddetçe mevzilerini terk etmemelerini istediniz. Savaş kazanılsa bile sizden emir gelinceye dek hiçbir müminin ganimet peşine düşmemesini istediniz yine savaşa katılan tüm müminlerden.
Biz de yeniliyoruz dünyaya zaman zaman Efendimiz (as).
Dünya ganimetinin peşine düşüyoruz, okçular tepesindeki müminler gibi.
Gelin görün ki, Efendimiz (as), siz Uhud'da ki bu yenilgiyi bile asaletle karşıladınız. Asalet, Efendimiz (as), en güzel, en anlamlı, en hikmetli sizin üzerinizde parlıyordu.
Ayetten anladığımıza göre yenilgiye sebebiyet verenlere şefkatle muamele etmişsiniz. "İnsanlara yumuşak davranman da Allah'ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah'a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever (Âli İmrân: 159)"
Sizin ağzınızdan bir kere bile, "Niye?" kelimesi çıkmamış Efendimiz (as). "Bunu nasıl yaptınız, emirlerimi niye dinlemediniz?" diye bir cümle bile kurmamışsınız. Nasıl başardınız hiçbir şeyi tenkit etmemeyi? Her daim şefkatli olabilmeyi. Hele hele her daim tevekkül ve teslimiyeti.
Uhud'daki yenilgiye bile isyan etmediniz.
......
...
..
Mustafa Ulusoy
Yazinin devamini su linkden okuyabilirsiniz...
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1275890&title=yenilgiyi-de-ondan-ogrenmek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder