Necip Fazıl'ın 'gençlik' tahayyülü çoğumuzunkinden farklıdır. Bu farklılık, ifadenin zahirî mânâsından çok batınî yanıyla alâkalıdır. Onun için bu konu, oldukça derin ve bir o kadar da hassastır.
Necip Fazıl'ı kendi kişilik özelliklerinden çok, fikriyatının derinliğine inerek anlamaya çalışmalı ve bilgi pınarı niteliğindeki görüşlerinden faydalanmayı bilmeliyiz. Onun çok geniş yelpazede kaleme aldığı sosyal, kültürel ve felsefî problemleri işlediği eserlerinde, gençlere karşı ayrı bir hassasiyetin sergilendiğini görürüz.
"Çile"sini yüreğimizde hissettiğimiz büyük şair, toplum adına -özellikle de genç nesil- taşıdığı endişelerini en can alıcı ifadelerle ortaya koymaktan çekinmemiştir. O, "Sakarya Türküsü"nden "Zindandan Mehmed'e Mektup"a kadar uzanan birçok şiirinde aynı davanın destanını yazmıştır. Aslında o, kendi düşüncesi üzerinden toplumun diline tercüman olmuş ve gelecek günlerin sıkıntısını toplum adına yüklenmeye çalışmıştır. Şüphe yok ki, peşine düştüğü "Sonsuzluk Kervanı"nın varacağı yeri kendisine hedef bilmiş olan bu koca yürekli şair, gençlik adına aşılması zor engelleri kolaylaştırmayı kendine hedef edinmiştir. Onun için gençlik, kabına sığamayış, kalıplara giremeyiş ve gözün alabildiği hattâ alamadığı yerlere varıştan başka bir mânâ ifade etmezdi. Öyle ki ona göre gençlik, "Kim var?" diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan "Ben varım." diyebilme cesaretini gösterebilmektir. Hayatı boyunca arayışlarını, özlemlerini, hayal kırıklıklarını ve üzüntülerini, davası adına nimet bilip, onları yeri geldiğinde kendisine baş tacı etmiş bu fikir işçisinin gayesi, kutlu bir gençliğin tohumlarını atabilmek ve geleceğe sapasağlam nesiller hediye edebilmekti.
Necip Fazıl'ın toplumun geleceğiyle alâkalı, bir dava şuuru içinde gece gündüz durmadan ortaya koyduğu gayretler, dönemi itibariyle oldukça önemlidir ve bunların minnet ve şükranla yâd edilmesi gerekir. O, devrinde kendisi gibi fikir çilesi çeken mânâ önderleri ile aynı istikamette düşünmüş, bu hedef doğrultusunda mücadeleden hiç vazgeçmemiş, kendini topluma yön gösteren bir misyonun sahibi olarak görmüş ve toplumunu uyarmayı bir görev saymıştır. Bunu
"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak."
ifadesinde derinden hissetmek mümkündür. Toplumun mânevîyat damarlarına habis bir ur misâli işleyen yozlaşma, onun hayatı boyunca mücadele ettiği şeylerin başında gelmiştir. O, çıkmaz sokaklarda kaybolduğunu düşündüğü insanlığın kurtuluşunun öz dinamiklerine sarılmakla mümkün olabileceği görüşündedir. Toplumun yeniden toparlanmasının yolunun gençlikten geçtiğini düşünen Necip Fazıl, bu sebeple ona ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Çile şairine göre gençlik;
"Tohum saç bitmezse toprak utansın.
Hedefe varmayan mızrak utansın.
Hey gidi küheylan koşmana bak sen!
Çatlarsan doğuran kısrak utansın."
mısralarındaki heyecanın muhatabıdır. Gelecek günler için tohumlar, bir ân önce toprağa saçılmalı ve bu tohumların filizlenip yeşermesi için gerekli vasat hazırlanmalıdır. Bunu başarabilecek gücü, geçmişte olduğu gibi şimdi de millî ve mânevî değerlerimize sarılarak elde edebiliriz.
Onun düşüncesindeki ideal gençlik, gelecekteki aydınlık günlerin temeli olabilecek azim ve kararlılığa sahip gençliktir. "Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik! Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik..." ifadelerinde kendisini bulan tahayyülü hissetmemek, şairin davasına haksızlık etmekle eşdeğerdir. "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir." diyen, kalb ve kafa izdivacını tesis eden ideal bir gençlik hayali... Gözlerini "Sonsuzluk Kervanı"nın yiğitlerine dikmiş ve gönlünü Yaratıcı'nın merhameti ile hemhal olmaya bırakmış kutlu bir gençlik sevdası... Bir sevda ki, Hakk'ın rızası uğruna dünya nimetlerini hiçe saymış, bir sevda ki, mefkûresi adına şahsî ikbalinden vazgeçmiş, heybesindeki sevgi ve hoşgörü tohumlarını her iklimde yeşertmek için elinden gelen bütün gayreti göstermiştir.
Bu kutlu dava, onun biricik meselesidir. Öyle ki boşa geçen her ân, onun için büyük bir kayıptır. O, bu davaya her şeyini vermiş, kendini de bu davanın yılmaz savunucusu olarak ilân etmiştir. Bu gaye uğruna, kitaplar yazmış, konferanslar vermiş, Anadolu'yu adım adım dolaşıp hiç durmadan etrafına tohumlar saçmış; hapislere düşmüş, büyük acılar çekmiş; ama hiçbir zaman bu kutlu davaya hizmet etme heyecanını kaybetmemiştir. Hiç şüphe yok ki, onun bu heyecan ve samimiyet dolu mücadelesi Anadolu semalarında dalga dalga yayılmış ve büyük bir hüsnükabul görmüş, özellikle Anadolu gençliği üzerinde o zamana kadar hiçbir Türk şairine nasip olmayan ciddi bir tesir uyandırmıştır.
Zorlu bir dönemde yaşayan şair, mücadelesinin ilk yıllarında zaman zaman yalnız kalmanın burukluğunu hissetmiştir. Tamamen kendi gayretleriyle kurmaya çalıştığı "Büyük Doğu Hareketi" birçok defa kesintiye uğratılmış; ama o her defasında yeniden ve daha güçlü bir şekilde kaldığı yerden devam etmiştir. Gazete ve dergilerde yayımladığı yazılarla ortaya koyduğu fikir hareketini, yurt çapındaki gençlik konferanslarıyla desteklemiştir. O, uçuruma sürüklenen toplumun kulakları yırtan feryadını kendi benliğinde duymuş ve ona yardım için elinden gelen bütün gayreti sarf etmiştir.
Ona göre her şey, iman ve aksiyon çerçevesinde ele alınmalı ve bu yolda karşılaşılan her engel aşılmalıdır. Kutsal davasında kendisine en önemli destekçi olarak gençleri görmüş ve bu gençliği "Büyük Doğu Gençliği" olarak adlandırmıştır. O, "Bu bilinmezlikten kurtuluş, hiç şüphe yok ki yüreğinde az da olsa iman kırıntısı taşıyan gençler sayesinde olacaktır." düşüncesini benimseyerek ömrünü tamamlamıştır.
Üstad Necip Fazıl, gök kubbede hoş bir seda bırakıp gitti. Kendisi için değil, milleti, davası ve bir ömür boyu hayal ettiği gençlik için yaşadı. Ezilmişlerin, horlanmışların ve mazlumların elinden tutmak istedi. Hiçbir zaman haksızlığa razı olmadı. Olamazdı da... Bu, onun için yaşarken ölmek olurdu. O dâima çırpınacak, mücadele edecek, hiç kimseden korkmadan ve engeller karşısında yılmadan hayatının gayesi edindiği davasına sahip çıkacaktı. Fikirlerini emanet edeceği gençlerin de en az kendisi kadar aksiyoner olmasını istiyordu. Bunun için bir dava adamının nasıl olması gerektiğini, en güzel şekilde ortaya koydu. Çok sevdiği gençlerden tek isteği, şuurlu bir şekilde millî ve mânevî değerlere sahip çıkmalarıydı.
Musa Yasaroglu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder