23 Nisan 2012 Pazartesi

Kardeşlik üzerine



Sen, değerli okuyucu; biliyorsun, muhafazakârın sanat görüşünü yazmıştım.

Üç tür yankı yaptı: 1. Görüşlerime katılanlar oldu, teşekkür ediyorum. 2. Karşı çıkanlar oldu, saygı duyuyorum. 3. Daha önceki bir yazımla ilişkilendirip çemkirenler oldu, umursamıyorum. Bu sonuncular, benim herkesle barışık ruhumun hiç alışık olmadığı şekilde asılsız ve kasıtlı ithamlarda bulundular, taraf olmadığım bir konuda beni tartışmaya çekmek ve kendileriyle söz düellosunda cebelleştirmek istediler. Belki yalanlarını, yanlışlarını ve iftiralarını burada uzun uzun anlatabilirdim; ama düşündüm ki bunları muhatap almaya değmez. Çünkü sen de bilirsin ki ey okuyucu, ben, boşa kavga etmek ve birilerine laf yetiştirmek yerine gündemimi belirleyerek güzel sonuçlar verecek güzel şeyler yapmak isterim. Doğru söylenmiş bir sözüm varsa isteyen herkes tartışabilir, görüş bildirebilir. Benim sözüm üzerinden kimsenin kavga etmesini istemem, kavga isteyenin kavgasına katılmam, onların seviyesine inmem. Menguşî iki yüz sene evvel şöyle demiş çünkü: "Doğrudan ayrılma, hak doğrunundur / Kalp akçayla kem söz sahibinindir". Yani ki ey okuyucu, bu bahiste son sözüm şudur: Tiyatrolar, tiyatrocuların kuracakları bir dernek veya STK'ya, beş veya on yıl içinde kademeli olarak -sahnelerin, binaların anahtarları ve tapuları da dahil olmak üzere- ücretsiz devredilmeli, böylece memur sanatçılıktan kurtarılan tiyatrocular özgür olmalı ve bilet gelirleriyle geçinen özel tiyatrolarda istedikleri gibi sanat üretmelidirler.

Değerli okuyucu!.. Gelelim muhafazakâr sanat bahsine. Ben bu tartışmanın devamını hahişle istiyor, "Çala çala bir havaya benzer" diye umuyorum ve sanatçılarımız ile aydınlarımızın akl-ı selim ile konuya bir kıvam getireceklerine inanıyorum. Namık Kemal'in söylediği gibi "Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar (Fikirlerin çatışmasından hakikatin şimşeği doğar)". Aydınlanamayanlarımızın ise tarafgirlik, art niyet ve meseleyi kişiselleştirip zırvalamalarına hiç takılmıyorum.

Şimdi sevgili okuyucu, gelelim benden yazmamı istediğin asıl konuya!.. Evet, haklısın, bunca itiş, tepiş arasında "kardeşlik" bahsini unutuyorduk. Bırakalım birileri seninle beni kıskanıp çekiştiredursun, gel biz seninle kardeşlik akdimizi tazeleyelim ve Kutlu Doğum vesilesiyle yurt sathında yapılmakta olan etkinliklerden birinde buluşalım. Çünkü kardeşlik, seninle aramızda bir ortak mefkûreye, doğru bir fikre, sıcak bir duyguya açılan kapıdır. Gönülden gönle giden yolun başında bir duraktır. Bazen şen ve bahtiyar, bazen hüzün ve keder dolu bir yürüyüş... Kardeş, bu yolda bir yoldaş; kardeş bu yoldaşa bir yoldur.

Ağaca göre sarmaşıktır kardeş ey okuyucu!.. Bir çınara yaslandığında ondan menfaat beklemez, onu süsleyip güzelleştirir. Bir serviye el uzattığında yüzünde güller açtırır, boylu boyunca aheste hular çektirir. Sarmaşıktır ki kuru bir dal dahi olsa, tutunduğunda onu sarar, sarmalar, ölü benliğine can taşır.

Sarmaşığa göre ağaçtır... Yaslananı tutar, himaye gösterip ayağa kaldırır. Bir ağaç olmasa sarmaşık eylemsiz kalır, bir dalı olmayanın meyvesi önemsiz kalır.

Kardeş, güneşe göre mehtaptır ki ondan aldığı ışık ile göz olur, göz alır, göze gelir, ay olur. Güneşten aldığını yıldız yıldız paylaştırır; yıldızlarca çoğaltır. Yıldızlara uyanlar yollarını bulurlar...

Mehtaba göre güneştir ki yüzüne cömertçe bakar; âlicenap tavrıyla ışın ışın, huzme huzme ısıtır, ışıtır... Mürüvvet adına kuşattığında ise bütün ay varlığını zerre zerre yoklar, santim santim kollar, tozu toprağa, karayı ağa döndürür.

Kardeş, denize akan ırmaktır... Denize yöneldi mi bir kez, kıvrım kıvrım kıvrılır, salkım saçak çırpınır, başını taştan taşa vurur, hatta düşer, durur, yürür, yorulur ve tekrar koşar... Durmadan dinlenmeden, dinlenmeden durmadan... Ve her ırmak bir denizi özler, nerde bir damla varsa denize koşar...

Irmağı bekleyen denizdir... Onu bağrına basar, benliğini açıp kimliğini paylaşır. Irmaklar sığınsın, dinlensin, başını yaslasın ve sonra yeniden yolculuklara başlasın diyedir denizler. Her ırmak denizin bin bir kolundan biridir ki uzakları yakın eder, en uzağa kadar gider.

Kardeş, süte göre şekerdir... Dimağa lezzet verir, ağızlara tat verir. Yakışır birbirine ve tamamlar ağız tadını. Bir süte şeker katılsa süt bir kez, şeker iki kez güzelleşir ve güzellik çehrelerden gözlere, gözlerden gönüllere düşer.

Şekere göre süttür... Mi'rac vaktini andırır; ve şekerdeki süt, cümle susuzlar kandırır. Sütte eriyen şeker sonunda süt olur, ama şekere duran süt elbette şeker keser.

Kardeş Tufana Nuh, Musa'ya Nil'dir. Belki Nuh'a Tufan, Nil'e de Musa'dır. Kardeş sürüye çoban, tarlaya saban; kardeş közü tutan mangaldaki kül, gönül açan demet içindeki güldür.


Yazinin devamini buradan okuyabilirsiniz...
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1277974&title=pkk-barzaniyi-dinler-mi

iskender Pala

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder