14 Haziran 2012 Perşembe

Eskiden ne güzeldi AKP yoktu Cemaat yoktu


Açtık, sefildik ama onurumuz vardı.

Millet akşam sabah o paşalarımızın sevgisiydi yatar kalkardı. Onların sözlerini karneyle alınmış ekmeğine katık yapardı.

Daha da önemlisi ne cemaat vardı ne AKP.

Bir CHP’miz vardı bir Paşamız. O da Allah’tan sonra kinci adamdı.

Memleket ne güzeldi o zamanlar. Hey gidi günler.

İsraf olmazdı. Karanlık dururken geceleri, kimse ışık yakmazdı… Birlik beraberliğimiz vardı. Zaten kimse sesini çıkarmazdı. Çıkarsa bile kimse onu duymazdı… Ortalık süt limandı. Paşamız vardı, karnemiz vardı, Biri bir söz dedi mi kimse ona karşı çıkmazdı. Birlik vardı, düzenlik vardı. Git şu şehri bombala dediğinde bile itiraz olmazdı…

O günler ne güzeldi. Ne AKP vardı ne Tayyip! Ve tabii cemaat de yoktu. Zaman zaman üç beş meczup birkaç nurcu çıkardı. Tıkardık içeriye onları da ortalık rahatlardı…

O zamanlar tüm memurlar ağa, gazeteciler paşaydı.

Memleket fakirdi amma, karnemiz vardı. ‘halk’ımız vardı. Gerçi şurada burada adına ‘millet’ denilen insanlar vardı ama çoğu fasa fisoydu… Öyle karınlarını kaşıyarak laf çakmazlardı… Gazetecilerin tamamı yandaştı.

Muhalefet olmazdı. Süt limandı memleket.  Zaten memlekette bir tek CHP vardı bir de ötekiler… Ötekiler zaten davardı… Sesleri çıkmazdı, çıksa da kimse duymazdı. Gazeteciler böyle sersefil değildi, Hepsi paşalarının emrinde canla başla koşturur, izzette ser-efrâzdı. Zaten aynı zamanda CHP’li oldukları için içeri de atılmazdı…

Hey gidi günler hey. Ne güzel bir memleketimiz vardı. Millete hiç söz düşmezdi. Laf edenin de dili kopardı zaten. Üstelik o zamanlar ne AKP vardı, ne cemaat. Memlekette bir tek ‘halk’ vardı. Milletin canı cıksa bile bir değerleri olmazdı…

Her şey ‘halk’ içindi. O ne derse o olurdu. Zaten bir tek onların bahtı aydınlıktı. Ötekiler gericiydi, yobazdı… Duvar diplerinde oturur; kıllı göbeklerini kaşırlardı. Böyle olunca tabii ki millet davar, halkçılar,  ‘muassır’dı.

O zaman da Fazıl Say vardı amma daha ‘fazıl’ değildi. Yılmaz Özdil vardı, Emin Çölaşan vardı fakat daha  ne Özdil’in yılıp yılmayacağı belliydi, ne ötekisi çölü geçebileceğinden emindi…

Memleket açtı, sefildi amma onların sırtı pek karınları toktu. Milletin derdi ise çoktu. Allahtan o zamanlar  AKP yoktu ve cemaat yoktu.

Çünkü o dönemlerde Kasımpaşa’da İmam Hatip de yoktu. Hoca efendiye gelince… Kim onun gibisini İzmir’e sokardı ki!

En ufak bir kıpırdama olunca, ortalık menemen olur, kelleler koltuklardan iner ve ‘baş’lar yeniden taş olurdu.

Bir gün dediler ki artık iki parti olacak memlekette. Millet onun ne olduğunu bilemezdi. İki parti ne demek?

Paşamızın partisi varken ve halk izzet ve itibar döşeğinde tek başına otururken, nereden çıkmıştı bu ikilik. İki parti olacakmış memlekette!

Ne güzeldi o zamanlar. Paşamız vardı, tek partimiz vardı, Meclisimiz’de yalnız Halk Parti’sinin esamisi okunurdu… Meclis dediğime bakmayın. Orada sadece efendi toranaga ve ortakları vardı. Seçim dediğin şey Paşa hazretlerinin ‘tensibi’nden ibaretti. Halk kimi isterse onu seçerdi…

O zamanlar AKP de yoktu, Cemaat de yoktu. Hatta İsrail bile yoktu. Milletin esemesi yoktu. Zaten o ne yapacağını da bilmezdi. O yüzden de seçimlerde, reyini göstermek zorundaydı. Kime oy verilmesi gerektiğini bilmezdi ki o… Kendi başına bıraksan yanlış yapardı… Paşamız dururken, Menderes’e oy vermek gibi bir hata yapması da muhtemeldi… O nereden bilecekti hayrını şerrini?

O yüzden de oyunu açıktan vermeliydi ki yanlış yapmasın. Öyle de oldu. Ve o sayede, halk, milletin bir yanlış yapmasına izin vermedi. CHP ezip geçti… Zaten en iyi bildiği ezip geçmekti…

Birileri çıkıp ‘seçime hile karıştırdınız’ diyordu ama kim takardı… Milleti takan yoktu ama adı Amerika mıydı neydi melanet birileri çıkmış, illa da sağlıklı seçim yapacaksınız diyordu.

Şimdi gel de kızmayın şu hain Amerikalıya. O zamanlar Tayyip yoktu, zaten ‘tayyib’lik işler de yoktu. Amma ‘Menderes’ diye bir hain vardı. Ve o işbirlikçi sayesinde CHP saltanatı kaydı.

Fitnecinin, tahrikçinin, ayrılıkçının biriydi. “Yeter söz milletindir!” diyordu. Millet ne halt edecekse. Arkasında Amerika olmasaydı, haddini hemen bildirirlerdi amma ne yaparsın bu Amerika ikide bir burnunu işlerine sokuyordu. Zaten kendisi de bir Amerikan oyunu idi ya(!) ne ise... İkisi bir olup halkın huzurunu bozdular.

Eskiden bir köyde bir katım elbise bulunmazken herkesin gardırobuna birkaç kat elbise girdi. Açlıktan ağzı kokan milletin gözü ekmek görünce başka şeyler de istedi. Fitne de öyle başladı zaten memlekette. Millet ekmek verilir mi? Köylere yol, su götürülür mü? Götürüldü işte.

Milletin gözü açılınca ‘şunu da isterim bunu da isterim’ demeye başladı. Memleketin düzeni de öyle bozuldu. Yoksa hala bir iğne bir iplikle günü gün etseydik, bu gazetecilerin keyfi kaçar mıydı?

Eskiden ne güzeldi oysa. Memlekette birlik beraberlik vardı, tek parti vardı. Getirdiler zorla içimize ikilik soktular. CHP neyimize yetmiyordu? Bir de Demokratlık çıkardılar memleketin başına yani. O gündür bugündür memleketin başı dertten kurtulmadı. Tek parti neyimize yetmiyordu. Tek görüş, tek slogan, tek adam!  Çoklukta….

Sanki o demokratlık karın doyuracaktı?  ‘Halk’ın keyfini bozmaktan başka işe yaramadı.

Oysa zaten memurların sırtı kalındı. İşçi de yoktu ki bir de sorunu olsun! Allahtan fabrika da yoktu işçinin çalışacağı. Hükümetimiz vardı, memurlarımız vardı, bir de CHP üyeleri vardı. Gazetecinin itibarı vardı… Onların da bir sorunu yoktu… 

Millet açtı, açıktı. Gaz yoktu, bez yoktu. Memleketin yüzde sekseni karanlıktaydı amma ‘birlik’ beraberlik vardı. Ağalarımız vardı ve onların pohunun üstüne poh olmazdı.

 Daha da güzeli ne AKP vardı ne cemaat!

Savcı bir vurdu mu bir de hâkim çarpardı. Onlar isteneni yapmazsa asker onları çarpardı. Allahtan sağlam(!), askerimiz vardı. Memleket onlara emanetti. Hainlik yapanı gördüler mi, tepesine binerlerdi. (Nitekim hep öyle yaptılar, ta ki AKP gelinceye kadar… Ve her işledikleri haltı gün ışığına çıkaran  birileri çıkıncaya kadar. Onlara ‘cemaat’ diyorlardı… )

Dirliği birliği bozulan memlekette birileri çıkmış bir de ezan kamet istiyordu. ‘Tanrı ulu’yken ‘Allahu Ekber’ mi olunmuş. Ulu ulu adamlar çıkıp, ‘bundan sonra Tanrı ulu olacak’ demişken kimin haddine onu değiştirsin. İşte memleket böyle bozuldu. Özdil’i, Özkök’ü, Çölaşan’ı zivanadan çıkaran, kahırdan kahıra sokan işler öyle başladı…

Oysa eskiden ne güzeldi. Tanrıya onlar kıyafet biçiyor, halkı onlar seviyor, milleti onlar yönlendiriyor, bir dedikleri iki olmuyordu. Hele milletin onlar karşısında ‘ben şunu istiyorum’ demeye hakkı hiç yoktu! Tiranlık olimposunda oturur ahkam keserlerdi…

O zamanlar asker de onların askeriydi. “Hadi görev başına!” dendi mi dipçiğini kapıp sokaklara düşmekten başka şansı yoktu. Hele bir jandarmamız vardı ki…

Nitekim ne zaman paşalarının başı derde girse, gazeteci gidişattan rahatsız olsa hemen askerler imdada koşardı. Menderes’in -Allah rahmet eylesin- yazgısı da öyle başlamıştı. Bir gece gelip onu da milletin meclisini de onun meclise soktuğu fasa fiso insanları da alıp götürdüler.

Menderesi ve arkadaşlarını idam ettiler de memleket yeniden sükûn(!) buldu.

Ya böyle işte… Bir zamanlar ne güzeldi memleket. Jandarma geldi mi ne var ne yok elde avuçta alır giderdi. Paşamızın kafasının tası atmayı görsün, asker gelir, millete haddini bildirirdi. Gazetecilerimiz de izzet koltuğunda onları alkışlarlardı…

Fakat nedense işbirlikçi hainlerin(!) de ardı arkası kesilmiyordu. Her seferinde yeni bir işbirlikçi çıkıyor, memleketi eskisinden daha beter hale getiriyordu.

Hele bir Erbakan -Allah rahmet eylesin-  vardı ki uslanmaz bir ‘nifakçı’ idi. Adil düzen istiyordu. Onların düzeninden daha adil düzen mi olurmuş?

Laiklik, cumhuriyet, demokrasi(!) diyeceğine iman diyor, milli görüş diyor, memleketi düze çıkarmalıyız, sanayi kurmalıyız, kendi alet edavatımızı biz yapmalıyız diyordu. Nifakçının tekiydi. Eski köye yeni adet getirmek istiyordu.

Allahtan ona fırsat vermemişlerdi amma şu Özal mıdır nedir, onu kontrol edememişlerdi. Öyle her ”höt!” dendiğinde ‘şapkasını da alıp gitmiyordu’. Memleketin içine eden oydu asıl. Dirliğini düzenliğini bozdu. Fakire fukaraya yol götürdü, onları parayla pulla tanıştırdı, sadece halk değil millet de refahtan payını alsın diyordu.

Oysa memleket ne rahattı. Memurun sırtı kalın, askerin keyfi yerinde, gazetecinin itibarı vardı… Servet de CHP’lilerde veya onların uygun gördüklerinde idi. Zenginlik neyine idi milletin? Özal milletin içine fitne soktu. Sonunda zehirlediler de adamı memleket yine kurtulmuştu(!)

Böyle işte… (Devam edecek!)

Mehmet Ali Bulut