Dr. Hasan Hörküç Bey’in Risale-i Nurlardaki gerçeklerin önemini anlatan bir hatırası: AMSS (Association of Muslim Social Scientists), yani ‘Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği’ tarafından düzenlenen “İslâm, Müslümanlar ve Çoğulculuk ” başlıklı bir konferansa katılmak üzere Londra Westminıster Üniversitesi’nde bir konuşma yaptım.
Bediüzzaman Hazretleri’nin 1911’de tab ettirdiği Münazarat Risalesi’nden aynen şunları aktardım:
“Yahudîleri ve hıristiyanları dost edinmeyin.” (Mâide Sûresi, 5: 51 ) âyeti ile hükme bakarken iki şeye dikkat etmek gerekir. Delil, önce kesin metne dayanmalı. Sonra metnin o mânaya delâlet ettiği de kesin olmalıdır. (Meselâ, kurban kesme konusunda delil Kevser Sûresi’nin “venhar” yani “boğazla” emridir. Peki niçin kurban kesmek farz kabul edilmiyor. Hanefilerde vacip, Şâfiilerde sünnet oluyor? Eğer kurban kesmeye delâleti kat’i olsaydı, kesinlikle farz olurdu.) Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardır. Zira Nehy-i Kur’an umûmî değil, mutlaktır. Mutlak ise, kayıtlanabilir (bir çerçeve içine alınabilir). Zaman bir büyük müfessirdir, kaydını ortaya koysa itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa, iştikakın mehazini hükmün illeti (gerçek sebebi) gösterir. Demek bu nehiy (Yahudî ve Hıristiyanları dost edinme yasağı) Yahudî ve Hıristiyanlarla Yahudîlik ve Hıristiyanlık olan aynaları hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet sıfat veya sanatı içindir. Öyleyse her bir Müslüman’ın her bir sıfatı Müslümanca olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin de bütün sıfat ve sanatları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir sanatı beğenip takdir ederek almak neden câiz olmasın? Ehl-i Kitap’tan (evlendiğin nikâhlı) bir hanımın olsa elbette seveceksin!”
“Ayrıca Asr-ı saadette Yahudî ve Hıristiyanlara muhabbet ve dostluk gösterenlerde münafıklık kokusu geliyordu. O zamanda bütün nazarlar din ve itikad üzerinde toplandığı için böyle bir endişe vardı. Günümüzde nazarlar tamamen medeniyet, terakki ve dünyevîlik üzerinedir… Onların teknik- teknoloji, medenî terakki noktasında ilim-fen transferinde, barış, asayiş için dost temaslarında bir mahzur yoktur. Kur’an bunları yasaklamaz.”
“Konuşmayı bitirdim. Salonda yaklaşık 500 akademisyen dinleyici vardı. Konuşmam bitip de soru cevap bölümü başladığında ben de heyacanla nasıl sorular gelecek diye bekliyordum. Bir bayan dinleyici el kaldırarak söz aldı ve ilk cümlesi şu oldu ‘10 yılıma mal oldunuz. Tam 10 yılım gitti.’ Ben tabii soruyu veya yorumu anlayamadım ve ‘Nasıl yani ne demek istiyorsunuz açıklar mısınız?’ diye rica edince bayan akademisyen ‘Tam 10 yıldır konuşmanızda bahis konusu yaptığınız ayetin okuduğum yorumlarından ötürü komşularım olan biri Budist diğeri Hıristiyan olan sağ ve sol komşuma nasıl davranacağımı bilemiyordum. Birçok sabah kalktığımda onları ya evlerinin önünü temizlerken veya bahçelerini düzenlerken görürdüm ve gülerek bana günaydın ve merhaba derlerdi bense bu âyetin okuduğum yorumlarından ötürü nasıl mukabele edeceğimi bilemezdim. Yani şimdi ben onlara mukabele edip selamlarını alabilir miymişim, onların İslâmi sıfatlarından ötürü merhabalaşabilirmişim. Kimdir Said Nursi, bizler neden duymadık?’ dedikten sonra detaylı olarak Nursi’nin öğretilerine nasıl ulaşabileceğini vesaire konuları sordu. Ben de gereken izahat ve bilgileri verdim.”
Birçoğumuzun Risâlelerden belki de çok kere okuduğumuz bu ve benzeri haikatler bize peynir ekmek yemek gibi çok sıradan görünebilir. Ama Risâlelerde öylesi hakikatler kısa ve öz olarak bahsedilmiştir. Bediüzzaman Hazretleri ilmi gerçekleri Kur’an-ı Hakim’den istimbat ve istihrac ettiği için çok yüce hakikatleri çok kısa ve veciz olarak ifade eder. Onun için her cümlesi çok dikkatle okunmalı ve tetkik edilmelidir. Aksi takdirde Risâleler tam ve doğru anlaşılamaz.
Abdullah Aymaz - ZAMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder