25 Nisan 2012 Çarşamba

Müslümanlar ve Cehalet


Bugün müslümanların en büyük sıkıntılarından birisi hiç kuşkusuz bulunmuş oldukları cehalet, bilgisizlik ve ilimsizliktir. Yaşamış olduğumuz bu uzun ve bir türlü bitmek bilmeyen dönem, adeta biz müslümanların “cahiliye devridir”. Zamanında Arabistan Yarım Adasında Cahiliye Devrini ortadan kaldırıp, sona erdiren bu din şimdi kendisi bir cahiliye devri yaşamaktadır sanki. Bunun sebebi ise bu dinin kendisi değil, onun mensuplarıdır. Zamanın müslümanları bugün herşeyden evvel kendi dinlerini yeterince bilmemektedir. Bu sıkıntı ise onları cehalete sürmektedir. Ve dinlerinin temelini teşkil eden “OKUMAK” onlar için yabancı bir terimdir adeta. Dolayısıyla “okumayı” da takip etmemektedirler. Maalesef bugün müslümanların büyük bir kitlesinin kültür ve bilgi seviyesi çok aşağılardadır. Bu yüzden de çağa uymakta sıkıntı çekmektedirler. Bu bilgi eksikliği önce inandıkları kendi dinlerinde başlıyor ve yaşamış oldukları çağın bilgisiyle devam ediyor. “Çağı yakalıyamadıkları” gibi, kendi dinlerini ve bununla beraber kendi kimliklerini de yakalıyamıyorlar. Dereler ve aralarda kalmış, mileklerde boğulmuş, avare kuşlar gibidir günümüzün müslümanları. Neye uyacaklarını bilemez vaziyettedirler. Bütün çabalar ve gayretler nafile. İlim, bilgi, irfan ve görgü kavramlarıyla aralarında uzun bir mesafe vardır sanki.
Halbuki bunun tam tersi olması gerekmez mi? Müslümanlar bilgili, görgülü, aydın, münevver ve çağdaş olmaları gerekmezler mi? En azından bizim peygamberimiz öyle bir insan değil miydi? Ve bizler de onun kutsal emanetini taşıyorsak, kendimizi onun ümmeti olarak tanımlıyorsak, bizler de onu örnek alıp, hakkıyla onun gibi olmamız gerekmiyor mu? Önderimiz diye bildiğimiz o şahsı neden gerçek anlamda önder kabul etmiyor, örnek almıyoruz?
Bizim dinimiz ve bizim peygamberimiz aslında cehaleti sona erdirmek için gelmişti bir zamanlar... Yaklaşık 1500 yıl evvel... Bizim dinimiz cahiliye devrini nihayetlendirmişti. Cahiliye devrindeki haksızlıkları ortadan kaldırıp, adaleti getirmişti, eşitliği yaymıştı, zalimleri durdurmuş ve mazlumlara sahip çıkmıştı. Bizim dinimiz nebinin ahirete intikalinden sonra da aynı şekilde devam etmişti. Avrupa bir orta çağını yaşarken, müslümanlar ilmi boyutta ilerinin ötesindeydi. Bir zamanlar...
Ve şimdi? Şimdi müslümanların hali ne durumda? Müslümanlar neden ilimden ve  irfandan çok uzaklarda kaldılar? Kitaplarla araları pek mi, hiç yok. Kitap okumuyoruz, gazete okumuyoruz. Şaheserler tanımıyoruz. Klasikleri bilmiyoruz. Evdeki odalarımızda bir kütüphanemiz bile yok. Varsa da, ona hiç başvurmuyoruz. Kitabımız ve rehberimiz olarak kabul ettiiğimiz Kuran-ı Kerim’i bile baştan sonuna kadar okuyup anlamış değiliz. Peygamberler tarihinden tutun ki son peygamberin hayatını ve sünnetini eserlerden öğrenmiş değiliz. Bizim öğrendiğimiz ufacık bir bilgi birikimi ancak ve ancak vaazlarda duyduğumuz hocaların bizlere aktardıkları bilgilerdir. Yani kulaktan duyma bir müslüman tipiyiz biz. Ancak hazıra konmayı bilir kendimizi yormayı sevmeyiz. Ağır gelir bizlere, kendi başımıza, kendi gayretlerimizle bir kitabı açıp da okumak...
Pekiyi, müslümanlar olarak bugün bulunduğumuz cehaletten nasıl kurtulabiliriz? Bu sorunun yanıtı elbette ki bir iki cümleyle cevaplandırılamaz. Ve cehalet dediğimiz bu illet elbet bir günden diğerine hemen ve ansızın ortadan kaldırılamaz. Bu bir süreçtir ve zaman ister. Zamana ihtiyaç duyulduğu için de bir an evvel başlamakta fayda vardır. Zira ömürleri Allah`tan başka bilen yoktur. Aklıma gelen bazı konular ise şunlardır. Herşeyden önce müslümalar dinlerini sağlam bir şekilde öğrenmesi gerekirler. Öğrenmek yetmez, öğrendiklerini tatbik etmesi lazım. Buradaki belki de en mühim mesele müslümanların beş vakit namazıdır efendim! Bugün müslümanların büyük çoğunluğu ibadetlerin en önemlisi olan günlük beş vakit namazı kılmamaktadırlar. İşte bu inanan bir müslüman için en büyük cehaleti, en korkunç umursamamazlığıdır. Öncelikle müslüman bu lakayıtsızlığının farkında olup bu cehaletini ortadan kaldırması lazımdır. Bundan ziyade namazlarımızda okuduğumuz surelerin bile manasını bilmemekteyiz. Günde en azından 40 defa okuduğumuz FATİHA SURESININ manasını ömür boyunca hiç mi merak etmiyoruz, yahu? Merak etmek... İşte buda müslümanların büyük sıkıntılarından birisidir. Merak etmemek. Merakdan kastım tabii ki ilime ve bilime olan merakımızdır. Dinimizi merak edelim! Ve dünyayı merak edelim! Lisan öğrenelim! Ve kültür öğrenelim! Bugün git gide küçülen dünyada, sınırsız iletişim imkanı olduğu bu dünyada müslümanlar - bilhassa bizler gibi Avrupa’da yaşayan müslümanlar- yabancı dil bilmesi gerek. Yıllardır Avrupa camilerinde bir türlü becerilemeyen önemli bir konu da, Arapça kursları verilip, bu dili öğrenmek olacaktı. Avrupa ülkelerinde yıllardır yaşayıp, ömür tüketmelerine rağmen, hala bu ülkelerin dillerini yeterince konuşamayanlarımız var. Türk kanallarının son yıllardaki artışı ve etkisiyle, bu diller tamamen unutulmuş bir vaziyette.
Gündemi takip etmek veya etmemek de yine biz müslümanların en büyük sıkıntılarından birisidir. Ve bu da yine bir cehalet belirtisidir. Dünyada ve yaşadığım ülkede neler olup bitiyor? Bilmem ve tanımam gereken hangi şahıslar var? Mesela Alman siyaseti ne durumda ve ne tür gelişmeler oluyor biz müslümanların lehinde veya aleyhinde (lehinde pek gelişmeler olmuyor da zaten)? Neler yapmamız gerekiyor? Neye itiraz etmemiz ve neye müdahele etmemiz gerekiyor imkanımız çapında? Bunlar biz müslümanları meşgul eden sorular olmalıdırlar. Bizim bu fani dünyadaki ömrümüz böyle geçmemelidir.
Müslüman hanımların cehaleti ise tamamen ayrı bir boyutta. Yukarıda bu din bizi cahiliye devrinden kurtardı demiştik. Bu din bununla birlikte kız evlatlarını diri diri toprağa gömülmekten de kurtarmıştı. Yani kızlara yaşama hakkını vermişti. Bizler de bugün kızlarımızı bu şekilde toprağa gömmesek de, ilimden ve imandan yoksun yaşayan ölülere çevirdik. Yaşıyorlar belki, ama ölüler sanki.
Evet kıymetli okuyucularım! Biz müslümanlar bugün ilk emri “Oku!” (ve ardından düşün! – zira Kuran-ı Kerim ayetlerinde defalarca insanları düşünmeye davet ediyor) olan bir dinin mensupları olarak okumayı hayatımızın en son sıralarına yerleştirdik ve onu yeterince uygulamıyoruz. Okuyan ve düşünen insan olamadık ve değiliz de ne yazık ki!  Hal böyle olduğu için, nesillerimize de aktaracağımız bir bilgi birikimimiz yok maalesef. Fikir adamı olamadık ve yetiştiremiyoruz da. Biz ancak hazıra konmasını seven ve emek sarfetmesini sevmeyen insanlarız. Kulaktan duyma taklitci bir kitleyiz biz, fakat fikir adamı değil. Çünkü bizim fikrimiz yok. Aklımız var belki, ama fikrimiz yok. Bu gerçekten böyledir ve bu şekilde de burada söylenmesi gerekir. Ne adabıyla ve usulüyle eleştirmesini biliyoruz, ne de eleştirilmesini. Ne ilim meclisleri kurabiliyoruz, ne de fikir sohbetleri oluşturabiliyoruz. Ne durumumuzu tespit edip değiştirme gayretindeyiz, ne de yeniliklere açılmaya hazırız. Bizler gerçekten 21.inci yüzyılının cahiliye devri müslümanlarıyız.

Selma Öztürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder