16 Aralık 2012 Pazar

Yol ne/resi, yolculuk nereye düşer?



'Ne'yim ben ve nerede'yim, neden buradayım, buraya nereden geldim ve nereye gidiyorum?' diye sormalı insan kendi kendine. Her zaman ve her yerde.

Ne ki, çağımızın insanı bu soruları soramayacak kadar yersiz ve yurtsuz: Yer'inden ve hakikatinden uzak çünkü: Kendi'nden.
EMANET VE YOL ALMAK
İnsan, yol almak için yaratılmıştır: İnsanın emaneti yerine getirebilmesi, şairin derin bir idrakle dile getirdiği gibi, 'yola çıkmaya hüküm giymesiyle' mümkün. İnsanın 'yolda' olması, yol almasının garantisidir çünkü.
O yüzdendir ki, insanın yaratılış programı, hayat ile ölüm arasında sürekli bir yolculuk vaat eder insana. Doğumundan ölümüne kadar yol alabilecek ölçülerle 'donatılmıştır' insanın varoluş haritası.
Ama insan, bu vaadi yerine getiremez çoklukla. İnsan, bu vaadi idrak edemediği, kendinde gizlenen ölçüleri göremediği için, kendine gelemez, kendini de, Rabbini de bilemez. Ve yönünü de yitirir, yön fikrini de.
Buysa, insanın kendi'ni yitirmesiyle ve hayatı bitirmesiyle sonuçlanır. Kendi hakikatini. Kendi'nde şifrelenen, dercedilen, özetlenen hakikatin izini.
ÇAĞDAŞ İNSAN, NEDEN
YOLDA KALDI?
Oysa hakikat, ancak hakikatli bir yolculuk'la tecellî eder ve insanı insan eder. O yüzden hakikat, insandan hakkıyla gerçekleştirilecek bir yolculuk talep eder. İnsan, hakikati hak edebilecek bir yolculuğa çıkabildiği zaman idrak kapıları açılır ve önünde uçsuz bucaksız bir koridor uzanır. Kanatlanır. Hakikat merdivenlerini ancak o zaman tırmanır. Ve hayatın bütün zorluklarına ancak o zaman katlanır.
İnsan, kendinde özetlenen hakikatin izini, izlerini yitirdiği zaman idrak kapıları kapanır. Görme yetileri sakatlanır. Duyma yetileri kaybolur. Hayatı ve hakikati idrak edememe, görememe, duyamama başlıca özellikleri olur.
İşte o zaman, insan, yol fikrini yitirir, yolculuk fikrini de daha yaşarken bitirir.
Çağımızda insan, yol fikrini yitirdiği, yolculuk fikrini de bitirdiği için, yol alan bir varlık değil, yolda kalan bir varlığa dönüşmüştür.
O yüzden, insanın 'öldüğünü' söyleyebiliriz rahatlıkla; yürümüyor insan, yürüyemiyor. Sürükleniyor. Sürgit sürgün yiyor: Kendini kendinden, kendi hakikatinden, kendi hakikatinin kaynağı Rabbinden sürgün ediyor: Her attığı adım, sürgününü süresiz uzatıyor insanın. Kendinden uzaklaştırıyor.
KALKIŞ NOKTASI VE
VARIŞ NOKTASI
Her yol'un, çıkılan her yolculuğun bir kalkış noktası, bir de varış noktası vardır.
Çağımızda insanın bir kalkış noktası ve bir varış noktası fikri ve idraki var mı peki?
Kalkış noktası ve varış noktası olmayan bir insanın varlığından, varolabildiğinden, varlığını sürdürebildiğinden, kısacası, yol alabildiğinden sözedebilir miyiz?
Kalkış noktası ve varış noktası olmayan, yol ve yolculuk fikrini yitiren insan, kendi dünyasına, beninin ve bedeninin ayartıcı ve insanı diğer insanlara, dünyaya ve tabiata karşı duyarsızlaştırıcı daraltıcı ve boğucu daracık dünyasına kapanmaktan kurtulamaz. Kendi arzularına ve hırslarına, kendi benine ve bedenine tapınmaktan.
Ayrıca yolsuzluk da, yolsuzlaşmak da, aslında insanı insanlığından eden, insanı hakikatten sürgün eden, insanı da hayatı da bitiren yolunu yitirmesinin ve yönünü kaybetmesinin kaçınılmaz bir sonucu değil midir insanın?
İZ'İN GİZ'İ: BEN'DEKİ BİZ İDRAKİ
İnsan, âlemin özü ve özetiyse, âlemin bütün izleri insanda gizliyse, insan kendinde gizlenen bu hakikatin izini sürebildiği zaman, hem kendi hakikatinin, hem de bizatihî hakikatin gizini çözebilir.
Bütün bu iz sürme ve giz çözme çabaları, bizi yol ve yolculuk fikrine götürür. Hakikatin insanda / yani 'ben'de gizli olduğu gerçeğini biz ancak 'ben'in dışına çıkabildiğimiz zaman görebiliriz: Ben'in dışındaki diğer 'ben'leri, yani 'biz'i görebildiğimiz, biz'le ve biz'de buluşabildiğimiz, biz fikri'ne ulaşabildiğimiz zaman yani.
Ben'deki iz, biz'de izlenebilir ancak. Ben'in izdüşümü biz'de, biz'in izleri de 'ben'de gizli çünkü.
Sadece ben'e kapandığım zaman, görebileceğim tek şey 'beden'dir. Ben'in beden'den kurtulması, biz'deki yansımasının görülebilmesinde; biz'in biz'liğinin fark edilebilmesi ise ben'in içine doğru sürülecek izsürme yolculuğunda gizli.
Özetle… Ben'in diğer ben'lerle buluşması: Ben'in beden'den ve beden'in ten hapishanesinden kurtulabilmesinin yegâne şartı.

Yusuf kaplan